The Batman daha karanlık ve daha gerçekçi. Teknoloji dehası oyuncaklardan fazlaca görmüyoruz bu filmde. Yönetmen Matt Reeves, pahalı fantezilerin karanlık ve gerçekçi bir aksiyondan ziyade bilim kurgu ütopyalarına yol açtığını düşünmüş olacak ki bu filmde Batman'in ağzını burnunu kırmaktan çekinmemiş.

Robert Pattinson oldukça başarılı bir oyuncu. Alacakaranlık film serisinden sonra üstüne yapışan yakışıklı-ama-başka-numarası-yok imajını yıkmak için oldukça başarılı tercihler yaptı. Gerçi bu uğurda kendini biraz fazla paraladığı için zaman zaman gerçeklikten uzaklaştığını düşünüyorum ama çabalaması yeter. Neydi o öyle Harry Potter'daki sevimli şampiyon güzellemeleri?

The Batman filmi için Robert Pattinson'ı düşündüklerini duyunca biraz korkmuştum açıkçası. Batman gibi milyonlarca hayranın (Nolan sağolsun) çıtası epey yüksek beklentilerini karşılamak epey zor. Beceremeyen adamı linç ederler, hadi git sen biraz kumda oyna diye ergen muamelesi yaparlar, böylesine ikonik bir karakter fırsatını kaçırdığı ve stüdyoyu milyonlarca dolar zarar ettirip skandala imza attığı için romantik komedi filmlerine mahkum ederler... ama korktuğumuz gibi olmadı. The Batman dünya çapındaki hayranlarını memnun etmeyi başardı.

The Batman yine Gotham'ın ahlaki sorunlarıyla ve suç dehalarıyla yüzleşmeyi saplantı haline getirmiş, bu kez daha tecrübesiz bir maskeli kahramanın etrafında dönüyor. Atmosfer DC hayranlarının beklediği kadar karanlık ve elemanın haleti ruhiyesi her zamankinden daha uçuk. Riddler'ın bıraktığı bilmeceleri biraz fazla kolayca çözüveriyor ama bu sizi pek rahatsız etmiyor. Bu filmde aşırıya kaçan teknoloji oyuncaklarından pek görmüyorsunuz. Bunun yerine intihara meyilli, aşırı derecede sinirli ve atarlı bir ergen koyarsanız zorlukları aşmak için yeterli potansiyele ulaşıyorsunuz. Yönetmen de bunun farkında... Bu sayede seyircinin gerçeklikten kopmamasını sağlamış.

Kötü adam önemli. İyi bir hikayesi olmayan, aşırı karikatürize kötü adamlar insanı hemen filmden soğutuyor. Öncekilerde olduğu gibi The Batman de bir değil birkaç kötü adam sunuyor ve yine birden fazla oldukça etkileyici sahne ile seyirciyi şaşırtmayı başarıyor. Kötüler cenahında da işler yolunda yani.

Andy Serkis her ne kadar Alfred gibi çok sevilen bir karakteri canlandırmayı sonuna kadar hak etse de kötü adam takımında çok daha vurucu işler çıkarabilirdi. Gollum'un efsanevi oyuncusu Serkis'in Michael Cane kadar başarılı bir Alfred olduğunu söylemek zor. Bir şey biliyorum diyen kocaman, fıldır fıldır gözleri şeytani planların arkasında çok daha parlak bir portre çizebilirdi.

The Batman üç saatlik süresiyle gözünüzü korkutabilir, sonuna doğru azıcık (ama azıcık) gözünüz çıkış kapısına doğru kayabilir ama uzun zamandır böyle karanlık, klas ve seyircinin zekasına hakaret etmeyen film izlemedik. Hele bir de Batmobil'in yeni tasarımını görmenin eşsiz keyfini buna ekleyince helal olsun diyorsunuz.